Günümüzde çok ağır çalışma koşullarında görev yapıyoruz. Bu ağırlığın bir nedeni de, iş ve özel yaşamımız birbirine karışmasıdır. İşimizi özel yaşantımıza taşıyoruz. Bilgisayarlarımızdan şirket sistemine girmeye başladığımız andan bu yana, evimizde de akşamları veya tatillerde iş yerinde gibiyiz. İşler devam ediyor.
Küçük işletmelerde çalışanların işverene çok yakın olması nedeniyle bu denge iş yaşamı oranını arttırırken, orta ölçekli kurumlarda araya profesyonel yöneticilerin girmesi ile biraz daha özel yaşam lehine değişmekte. Büyük kurumsallaşmış işletmelerde ise bu denge yazılı olarak tanımlanmış ve sağlıklı yürümesinin iş verimine olan etkisinin de artacağı var sayımı kesin olarak ayrılmıştır.
Önemle tekrarladığım bir söz vardır. “İnsan ya sevdiği iş yapmalı, ya da yaptığı işi sevmelidir.” Bu da ancak özel yaşamımızla işimizin bir parça iç işe girmesiyle yani bir denge içinde götürülmesi ile sağlanabilmektedir. Özel yaşamımızın mutlu anlarında, işimizle ilgili konuları gündeme getirmek, işe karşı duyduğumuz sempatiyi arttıracaktır. Buna karşılık işimizin belli kısmında da özel yaşantımızdan birkaç eklenti yapmak, işe olan ilgimizi arttırması yönünden olumlu bir faktördür.
İş yerinde kesin mesai saatlerine bağlanmak, işten ayrıldığımız anda üzerimizdeki iş elbisesini çıkartırken her şeyi askıya asmak ve özel yaşamımızda hiç gündeme getirmemek insanı iki kişilikli bir yaşama sokacaktır. Bu insan tabiatına da aykırı bir durumdur. Doğrusu yönetim seviyesine göre farklı oranlarda, iş ve özel yaşam dengesini oluşturmak olmalıdır. Her işin tanımının yapıldığı, kişilerin yapacakları işe, üretecekleri artı değere göre yönlendirildiği iş yerlerinde; mesai saatlerinde çalışanların özel işleri ile ilgilenmeleri, bazı hobilerini, sosyal ilişkilerini, dernek çalışmalarını, arkadaş görüşmelerini, aile işlerine zaman ayırmalarını bir motivasyon unsuru olarak görmeliyiz
İnsan kaynakları departmanları kişilerin özel yaşamlarındaki isteklerini kolayca algılayabilecek diyalogu kurmak durumundadır. Hobilerin ortaya çıkarılması, spor, kültür gezi gibi çalışmaların organize edilmesi, ailelerle ilgili dışarıdan olabilecek isteklerin, İK tarafından çözümlenmesi bir metot olabilir. Buna karşılık bazı işlerin çalışanın evinde olduğu zamanlarda da yapılması söz konusudur. Uzaktan şirket intranetine ulaşımla evinde otururken bir çok işlerin yapılması çalışanı işe bağlayacak bir unsur olarak Avrupa’da kullanılmaktadır.
Ailelerin, çocukların yarışmalarla, ödüllerle, toplantılarla gezilerle iş yerine çekilmesi de iş ve özel yaşam dengesinde olumlu etkiler yaratmaktadır. Masasında ailesinin resmi, odasında hobileri ile ilgili malzemeler bulunması iş verimini arttırıcı birer unsur olarak görülmektedir.
Türkiye henüz iş ve özel yaşam konusunda kaynaşmayı, yani dengeyi sağlayacak çalışma kültürüne sahip değildir. Çalışanların şirket içinde geçirdikleri mesai saatleri ile başarılarının ölçüldüğü bir sistemde yaşamaktayız. Masasında oturan kişinin ne yaptığını değil, ne kadar zaman oturduğunu ölçmek bir verim planlama yöntemi değildir. Çalışırken üniformalı gibi çalışmasını, mesai saati bitince sivillerini giyip başka bir yaşama gitmesini beklediğimiz kişilerden verim alamayız. Verim iş yerinde çalışarak geçirilen saate değil, çalışma hızına ve üretkenliğe bağlıdır. Bunların en yüksek seviyeye çıkarılması da çalışanın mutluluğu ile sağlanmaktadır.
Atilla YILDIZTEKİN