Dahilde İşleme Rejimi (DİR)
1980 yılından itibaren uygulanmaya başlanan İhracata Yönelik Kalkınma stratejisine bağlı olarak düzenlenen İhracatı Teşvik Mevzuatının, Gümrük Birliği çerçevesinde, ülkemiz AB’nin Gümrük Koduna uygun hale getirilmesi yoluyla oluşturulan ve 01.01.1996 tarihinde yürürlüğe giren bir rejimdir.
Dahilde İşleme Rejiminin Temel Amaçları
– Üretim ve ticaret hacmini artırmak,
– Katma değer yaratmak,
– İstihdamı artırmak,
– Dünya piyasa fiyatlarında hammadde temin etmek suretiyle ihracatı artırmak,
– İhraç ürünlerini ve ihraç pazarlarını çeşitlendirmek.
Dahilde İşleme Rejiminin Avantajları
– Üçüncü ülkelerden yapılan ithalatta gümrük vergisi, KDV ve diğer vergi, resim ve harçlardan muafiyet,
– AB ülkelerinden ithalde KDV ve diğer vergi, resim ve harçlardan muafiyet,
– İhracat taahhüdünü üçüncü ülkelere yapılan ihracatla yerine getirmek koşulu ile ithalatta kota ve gözetim önlemlerinden muafiyet,
– İhracat sayılan satış ve teslimler ile ilgili olarak gümrük vergisi muafiyetli ithalat,
– Eşdeğer eşya kullanımına olanak verilmesi,
– Ödenmiş vergilerin geri alınması olarak sıralanabilir.
Küçük yaşlardan beri özel sektörde çalışmak isteyen biriydim. Bir şekilde yolum devlet dairelerinde düştüğünde karşılaştığım; o hantallık, asık suratlar yavaş işleyen süreçler eskilerin deyimiyle bitmek tükenmek bilmeyen kağıt kürek işleri beni kamu sektöründen soğutmuştu. Küçük yaşlarda yaşadığım bu tecrübeler bu gün benimde bir özel sektör neferi (!) olarak iş hayatıma devam etmemi sağlamıştır demeliyim. Yine de yolum arada devlet kurumlarına düştüğünde bir çok şeyin çokta değişmediğini ve ne isabetli bir karar aldığımı yeniden gözlemleyebiliyorum.
Peki bu anekdotun konuyla ne alakası olduğuna gelirsek geçtiğimiz günlerde resmi gazetede yayınlanan bir genelgeyle Dahilde İşleme Rejimi işlemlerinin Ekonomi Bakanlığı tarafından uygulanmaya başlanmasıyla alakalı bir tebliğ yayınlandı. Genelgeden önce bu işlemler ihracatçı birlikleri tarafında yapılmaktaydı. Haliyle bu durum başta ihracatçı birlikleri olmak üzere bir çok ihracat yapan firmanın tepkisini çekti. En başta gelen çekince rejimle alakalı işlemlerinin eskiye nazaran daha yavaş bir şekilde yapılması ve bürokrasinin şirketleri zorlayacak olmasıydı.
(daha&helliip;)
Ülkemizin ne denli önemli doğal kaynaklara sahip olduğunu her zaman söyler ve konuşuruz. Yatırımın ve üretimin artan bir grafik çizmesi bizler için zorunlu bir durum teşkil ediyor; artan üretim, yeni iş sahaları, işsizlik oranının düşerek istihdamın artması ve beraberinde de hiç şüphesiz ihracat miktarlarının da artmasını beraberinde getirecektir. Ülkelerin mali dengelerindeki açığın çok büyük bir kısmı ithalat ile ihracat arasındaki dengesizlikten meydana gelmektedir, üretimi tüketimden az olan kendilerine belli oranlarda da olsa yetemeyen ülkeler, doğal sonuç olarak ithalata yönelmekte, bu da döviz açıklarını doğurmakta ve fakirleşme hızını arttırmaktadır.
Peki iyileştirme adına neler yapılabilir, bir de ona bakalım.
1- Sanayiyi mutlak surette geliştirmeli ve önemsemeliyiz. Hatta bir süre sonra seçiciliğimizi artırmak suretiyle; daha fazla katma değer sağlayan üretim sahalarına yönelmeliyiz. Bunun için, devletimizin de üretimi destekleyici ciddi tedbirler alması ve teşvikleri sunması zorunlu.
(daha&helliip;)
Ticaret günlük hayatımızın artık değişmez bir parçası halini aldı. Bazen konferanslarda veya eğitimlerde soruyorum aranızda ticarette taraf olmamış kimse var mı diye, el kaldıranlar oluyor. Sonra da onlara, marketten yaptıkları bir alışverişte dahi ticaretin tarafı olduklarını hatırlatınca, “doğru ya” diye mırıldanıyorlar. Evet, hepimiz ticarette bir taraf olarak sürdürüyoruz hayatımızı, yalnızca mal alışverişi yapıp para kazanmamız gerekmiyor.
İç ticaret gelişimini sürdürürken, özellikle dünya üzerindeki ülkelerin birbirleri ile olan ticaretleri de gelişen teknoloji ve lojistik hizmetleri sayesinde sürekli artan bir trend göstermekte. Dış ticaretin gelişimi sanayi devrimi ile başlar, bu dönemde ülkeler, ürettikleri fazla ürünleri dış ülkelere satma ihtiyacı hissettiler. Bu durum onları uluslararası ticarete teşvik etmeye neden oldu. Yine 19. yüzyılın ilk dönemlerinde yaşamış Adam Smith “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” felsefesi ile hem ülke içi, hem de uluslararası ekonomik faaliyetlerde liberasyon anlayışını benimsediğini ortaya koymuştur. Ancak uluslararası ticaretin asıl gelişimi, daha ziyade 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başlar. 1929 yılında tüm dünyayı saran ekonomik krizin üzerine, bir de 2. Dünya Savaşı eklenince ülkelerin gelişimi de çok önemli ölçüde durağanlaşmıştır. Savaş sonrası ulusal ekonomiler ya da ulus devletler arasındaki ticaret artmıştır.
(daha&helliip;)
İhracatçılarımızın birçoğu tarafından, maalesef, yanlış bilinen bir konu var. Teslim şekillerini FOB ve CIF ile kısıtlayan dar mantıkların ürünü olan bazı düşüncelere göre taşıma bedelinin ihracatçı tarafından ödenmesi halinde, taşıma süresinde oluşabilecek risklerin de her halükarda ihracatçıya aittir. Olaya kullanılan teslim şekli açısından yaklaşmadığımız takdirde, ihracatçımızı boşuna uğraştırabilecek ve hatta zarara uğratabilecek olaylar ortaya çıkacaktır.
INCOTERMS diye adlandırılan teslim şekillerinin doğru kullanılmasının taşınacak risk, yapılacak masraf ve üstlenilecek sorumluluk açısından belirleyici olacağını, kayıp ve hasar halinde de uyuşmazlığın giderilmesinde önemli bir rol oynayacağını hep belirtiyoruz. (daha&helliip;)