Son dönemde yine lojistik kelimesini fazla irdelemeye, içeriğini netleştirmeye ve kimlerin lojistikçi (!) olduğunu anlamaya çabalar hale geldik. Daha önceleri de tartışılan bu konuyu yine öylesine fazla konuşur hale geldik ki; lojistik nedir, kimler lojjistikçidir, lojistik neleri kapsar, yalnızca yurtiçi taşımacılık yapan bir firma lojistikçi sayılır mı, antrepo hizmeti veren bir firma lojistikçi midir, gümrük müşavirliği şirketi lojistik işi mi yapıyor sayılır gibi havada onlarca soru dolaşıyor ve bu çelişkiler de elbette havayı bulutlandırıyor. Özellikle sektörün Güzin ablaları görülen bazı meslekdaşlarıma da benzer soruların sıkça geldiğine eminim. Ben bugün bu konuya biraz farklı bir bakış açısı ile yaklaşmak ve tekrar ele almamak üzere görüşlerimi aktarmak istiyorum.
Lojistikçi diye bir ifadenin öncelikle beni rahatsız ettiğini belirtmeliyim. Nedenine adım adım gelelim. Manası hesap yapma bilimi anlamına gelen lojistiğin Türkiye’de nasıl geliştiğini, özellikle bu kavramın nasıl ortaya çıktığını bir hatırlayalım birlikte. Ticaretin yapıldığı her dönemde, taşımacılık da, depolama da, uluslararası ise gümrükleme de hep yapılıyor idi aslında. O zaman lojistik yoktu, sonradan lojistik ortaya çıktı diyenlere yanıldıklarını hatırlatmak isterim. Bu işler her zaman vardı, ve her zaman bu işler aslında bir bilim dalı olan ve bilim dalı olarak literatüre de girmesi gereken lojistiğin alt kolları idi. 80’li yılların ortalarında Türkiye’nin dış ticareti de, iç ticareti de geçmişe nazaran hızla artış göstermeye başladı, 90’lı yıllarda ve sonrasında da, 2000’li yıllarda bu artış sürekli devam etti. Bazı şirketler unvanlarını yasaların da izin vermesi ile lojistik olarak değiştirmeye başladılar, İstanbul Üniversitesi’nin öncülük ettiği lojistik bölümleri, üniversitelerde hızla açılmaya başladı, öğrenciler tam olarak anlamadılarsa da tercihlerine bu bölümleri eklemeye başladılar. Derken, lojistik unvanı insanların daha fazla beğenisini topladıkça her geçen gün daha fazla şirket adının yanına bu kelimeyi eklemeye başladı. Üniversiteler, basın, şirketler, öğrenci velileri, işverenler, herkes bayıldı bu kelimeye, ve öyle bir hale geldi ki, anlamına ve içeriğine nerede ise doğru dürüst bakılmadan herkes birden bire bağlanıverdi. Buraya kadar çok sorun yok; demek ki böyle bir sığınılacak limana ve toparlayıcı bir kelimeye ihtiyaç varmış. Kelimenin büyüsünde içindeki j harfinin de ve kulağa hoş gelişinin de payı olduğunu da kendimize itiraf edelim, ve J’nin de hakkını verelim.
O günlerde çok da üzerinde durmadan benimsediğimiz lojistik tanımını şimdi tekrar tartışmaya ve içinde kimlerin yer alması gerektiğini konuşmaya başladık ki bu çok doğal. Ancak bana göre asıl sorun herkesin farklı şekilde konuya yaklaşır iken, bir yandan da bu kelimeyi, mesleğimizi ve mesleğimizde yer alanları yıpratmaya başlamış olmamız. Ben konuya kestirme bir yoldan yaklaşmak ve belki de çözümüne destek vermek istiyorum. Lojistiği hepimizin bir bilim olarak kabul etmesi gerekliliğinin altını çizmekte yarar görüyorum; tıp gibi, mühendislik gibi. Tıp biliminin altında, bir çok farklı uzmanlık alanı var, dahiliye, hariciye, göz hastalıkları, ortopedi v.s. Lojistiğin de bir bilim olduğunu kabul etmekte neden zorlanıyoruz, zaten her birimiz altındaki uzmanlıklar ile ilgilenmiyor muyuz; kimimiz dahili taşıma yaparken, kimimiz yalnızca forwarder hizmet verebiliyor; kimimiz gemi işletmeciliği yaparken, kimimiz tır işletmeciliği yapabiliyor. Kimimiz gümrük müşavirliği, kimimiz antrepo işletmeciliği, kimimiz ise depolama hizmetleri. Ama hepimizin amacı ve hizmet verdiği nokta aynı; tüccarlar.
Demek ki korkmadan, ve cesaret ile lojistiğin bir bilim olduğunu ve bizlerin de altında yer alan uzmanlıklar ile uğraştığımızı, kimimizin çok daha fazla uzmanlığı bir arada verebildiğini kabul etmemiz ve lojistik sektöründe yer aldığımızı da benimsememiz gerekiyor. Tabi işin eğitim yönü ve üniversitelerdeki lojistik bölümlerinin müfredat standardizasyonu var ki, burada durum içler acısı.
Yok ben vazgeçtim, bir tek bugün bu konuda yazacağım ve bir daha değinmeyeceğim demiştim yukarıdaki satırlarımda, ama fikrimi değiştirdim. Daha çok konuşmamız ve yol almamız lazım. Özellikle bir sonraki yazımı gençlerin de ilgisini çekeceğine inandığım üniversitelerimizdeki durumu ele alır şekilde yazmaya karar verdim. Evet evet karar değiştirdim. İyi yaptım ama değil mi.
Saygılarımla,
Dr. Hakan ÇINAR