Birbirinden farklı gibi görünse de; aslında aynı amacı güden veya aynı sonuca varan bir tanım ile karşılaşırız genellikle Tedarik Zinciri Yönetimi ile ilgili olarak. Söz konusu kavramı, hammaddenin elde edilmesinden, üretilen ürünün son kullanıcıya ulaştırılmasına kadar olan süreç içerisinde üretim ve tedarik proseslerinin her bir elemanının birleştirilmesi olarak tanımlayanlar, tedarik zincirinin hem anlamını, hem de hayatımızdaki önemini çok net özetlemiş oluyorlar.
Günlük kullanımımızda ve rekabetçi anlamda bakıldığında “değer” kelimesi , bir şirketin ürettiği ürünlerin veya hizmetlerin karşılığında müşterilerin ödemeye gönüllü oldukları tutar olarak ifade edilir ve genellikle de toplam ciro ile ölçülür. Dolayısı ile ortada müşteri için üretilmiş bir değer olduğundan, bu bedelin, bahse konu üretim için katlanılan maliyetten fazla olması gerekliliği ortaya çıkar. Bunların sonucunda da kar rakamı ortaya çıkmış olur. Değer yaratıcı faaliyetler olarak; başta tasarım olmak üzere, üretim, pazarlama, dağıtım gibi faaliyetler sıralanabilir. Bu faaliyetler, günümüz literatüründe esas faaliyetler olarak nitelendirilmiş olup, aynı zamanda ürünün satışı, müşteriye teslimi ve satış sonrası faaliyetleri de aynı kapsamda değerlendirilir. Detaylı incelemelere baktığımızda “Esas Faaliyetler”in beş ana faaliyet kategorisine ayrıldığını görürüz. Bunlar;
Giriş Lojistiği (Inbound Logistics)
Üretim (Operations)
Çıkış Lojistiği (Outbound Logistics)
Pazarlama ve Satış (Marketing and Sales)
Satış Sonrası (Service) faaliyetleridir.
Destek faaliyetler ise ürün ve hizmetin üretilmesi faaliyetlerini destekleyen, satın alınan girdileri, insan kaynaklarını, gerekli teknolojiyi sağlayan faaliyetlerdir. Bu tür faaliyetler kuruluşun tümüne yönelik genel faaliyetler olabileceği gibi belli esas faaliyetler ile ilgili de olabilir. Esas faaliyetler ve destek faaliyetler birbirleriyle ilişkili faaliyetlerdir.
İşletmeler için hammadde ile başlayan, ve onun mamule dönüşmesi ile devam eden ticari ürünün, müşteriye ulaştırılması ve son kullanıcı tarafından tüketilmesi aşamalarını kapsayan fiziksel ve bilgi akışının tamamı anlamına gelen Tedarik Zinciri ile, değer zinciri arasındaki kuvvetli bağ, bu iki tanımı da inceledikten sonra çok daha net ortaya çıkmaktadır. Diğer bir deyişle, “Değer Zinciri” olarak kabul edilen ve bir işletmenin can damarı olan esas faaliyetler, tümü ile “Tedarik Zinciri’ni de içine almaktadır. Tedarik Zinciri Yönetimi, her ne kadar üretim ve satışı kapsamıyor gibi değerlendirilse de; ürünlerin üretimini ve müşteriye doğru zaman ve mümkün olan en uygun koşullarda teslimatını sağlayabilmek üzere konumlandığını belirttiğimiz anda, aslında Değer Zinciri’nin tam da merkezine oturduğunu çok net algılayabiliyoruz.
Tedarik Zinciri’nin bir işletme için; satıcıların, üreticilerin, toptancıların veya tedarikçilerin etkin şekilde entegrasyonu için kullanılan yaklaşımlar ve yöntemler bütününü kapsadığını düşündüğümüzde, kurumlar için bu kavramın can damarı anlamına geldiğini görebilmek hiç de zor değil. Her firma bir tedarik zincirinin parçasıdır ve artık günümüzde rekabet işte bu zincirler arasındadır.
Genel anlamda baktığımızda, dış kaynak kullanım düzeyinin artması, taşıma maliyetlerinin yükselmesi, işlemlerin iyileştirilmesi gereksinimi, rekabet baskısı, elektronik ticaretin öneminin artması ve envanterin kontrol altına alınması gibi sebepler ile Tedarik Zinciri Yönetimi’ne geçiş sağlandığını hatırlatırken, artık bu kavramı daha fazla benimsememiz, “Değer Zinciri” ile eşdeğer kabul etmemiz ve üzerinde durmamız gerektiğini, işletmelerin yüksek kalite düzeyine ulaşmada odaklanmaları gereken kavramın bu olduğuna dikkatlerini çekerek sözlerimi noktalıyorum.
Dr. Hakan ÇINAR