“Arap Baharı” sohbetimizin konusuydu. Birkaç eski dost hem hasret giderip hem de fikirlerimizi tokuşturuyorduk. Arap Baharı denilen olayların tahmin edilebilip edilemeyeceği konusu masaya düştü. Çoğunluk tahmin edilemez dediyse de ben bu görüşe biraz muhalefet ettim.
İki yıl önce bu sütunlarda yayınlanan sohbetimizin başlığı şöyle idi; “Risk… Yönetelim mi, kaçalım mı?” konusu da, geleceğe yönelik tahminlerde bulunmak ve oluşabilecek riskleri yönetmek için farklı seçenekler geliştirmekti. O yazıda başrollerinden birinde Robert Redford’un oynadığı “Akbabanın Üç Günü” filmini hatırlatmış ve şöyle demiştim; “filmde Amerikan haber alma teşkilatının örtülü bir bürosunda, dünyada yayınlanmış bütün kitap ve dergiler okunup “Açık Kaynak İstihbaratı” yapılmakta. Yani dünyada yayınlanmış tüm roman, dergi ve gazeteler ayrım yapılmaksızın okunmakta, taranmakta ve bunların içinde gizli anlamlar, mesajlar ve olağan dışı fikirler aranmaktadır,” diye devam ediyorduk.
Türk şirketleri uluslararası pazarlarda ciddi boyutta yer almaya başladı. Devlet destekleri arasında, şirket satınalma süreçleri için bile verilen destekler yer almaya başladı. İnşaat şirketlerimizi anlatmaya bile gerek yok. Onların başarılı operasyonlarını her yerde hem duyuyor hem de görüyoruz. İşte bu aşamada, gelecek tahminleri yapabilme yeterliliklerinin geliştirilmesi giderek önem kazanıyor. Şirketlerimiz değişik coğrafyalarda, ekonomilerde, kültürlerde ve farklı politik ortamlarda iş yapıyorlar. En küçük işletmelerimiz bile ihracat yapabilme yollarını aramaya başladılar. Eskiden gemicilerin korkulu rüyası sis idi. Şimdi, donanımı tam olanların buna pek aldırış ettikleri söylenemez herhalde. Zira mevcut radar ve benzeri elektronik seyir donanımlarının kullanılmasıyla, bu durumda ortaya çıkabilecek olası tehlikeler önceden fark edilebiliyor ve anında tedbir alınabiliyor. Kıssadan hisse çıkaracak olursak, belirsizliklerin olabileceği, herhangi bir zamanda beklenmedik olayların çıkabileceği, politik değişmelerin görülebileceği gibi olayları, ortaya çıkmadan önce tahmin edebilmeliyiz. İşte sorun da bu; “tahmin edebilir miyiz?”
Bu tür tahminler kolay değil. Ancak daha kolay olan bir şey var, o da senaryo yazmak ve bu senaryolar üzerinden olası çözümlere varmaya çalışmak. İlgimizi çektiğini söylediğimiz ve yıllar sonra atıfta bulunduğumuz o filmde bu tür senaryolar yazılıyordu. İşletmelerimizi yönetenlerin, geleceğe ait tahmin, planlama, öngörü veya adına ne derseniz deyin benzeri işlere karşı çıkmaların arkasında yatan genel bir bahane vardır. “Biz bu ortamda üç ay sonrasını göremiyoruz, orta veya uzun vade planını nasıl yapabiliriz ki” denilir. Buradan hareketle de gelecekle ilgili düşünceler de sadece, sadece olsa olsa hesabı ile yatırım yapma ve geçmiş senelere göre satış hesabı çerçevesinde kalmaktadır.
Oysaki dünya devleri farklı düşündükleri için dev olmuş olsalar gerek. Shell şirketinin web sayfasının “Senaryolar” bölümünde şu ifadeler yer alıyor: Senaryolar, “öyle ise ne?” sorularını dikkate alan hikayelerdir. Tahminler olasılıklara odaklanırken senaryolar, bir dizi akla yakın gelecek olaylara ve bunların, bugünün gerçeklerinden hareketle nasıl ortaya çıkabileceklerine odaklanır. “Hafızam beni yanıltmıyorsa bu şirket uzun yıllar öncesinden petrol fiyatlarının tepelere tırmanacağını, Sovyetler Birliğindeki değişmeleri de senaryolarına koymuştu. Muhtemelen de o olaylar olduğunda, öngörülen senaryolar üzerinde tartışılan çözümler biz bu filmi görmüştük” diyerek uygulanmıştır.
Sadece hayal kurun demiyoruz. Günümüzün ve işletmemizin gerçeklerinden hareketle, “şayet böyle olursa” sorularının arkasından giderek, her türlü olasılıkta neler yapılabileceğini görmeye çalışmalıyız.
Bu kolay bir iş değildir. Ciddi gözlem ve bilgi toplamayı gerektirir. Ayrıca bu bilgilerin analiz edilebilmesi de konuya gerçek anlamda odaklanmayı gerektirir. Biz size Shell gibi olun demiyoruz.
Çevrenizde ve çalıştığınız piyasalarda olan bitene uzak durmayıp, gözünüzü kulağınızı açık tutun diyoruz.
Şefik ERGÖNÜL