Sohbetimize katılan dostlarımız, INCOTERMS denilen ve Türkçemizde “Teslim şekilleri“ diye anılan kavramlara ne kadar önem verdiğimizi ve inceliklerine oldukça sık vurgu yaptığımızı bilirler. Konuya verdiğimiz önemi derslerimizde, seminerlerimizde, danışmanlık toplantılarımızda da gündeme getirir ve enine boyuna tartışırız.
Rekabet gücünün artırılabilmesi için gerekenleri tartıştığımız bir ortamda vurgu yaptığımız bazı teslim şekilleri, ilginç karşılandığı kadar tartışmaları farklılaştırmıştı. Hele gerçek bir olayı anlatarak verdiğimiz örnek, katılımcı arkadaşlarımıza oldukça şaşırtıcı gelmişti.
Birkaç yıl önce bir ihracatçımızın karşılaştığı sorunları çözmek amacıyla, yurtdışındaki müşterisiyle görüşmeler yapmak üzere bir AB ülkesine gitmiştik. Görüşmelerimiz sırasında işletmeyi gezip çalışmaları görme fırsatımız da olmuştu. İşletmeyi gezerken her zaman olduğu gibi, etrafı ihracatçı gözüyle inceliyorduk. Sorunun çözülmesinden memnun olan ihracatçı dostumuzla bu işletmeye verdiği ürünlerin nasıl kullanıldığını gözlemleyip sohbet ederken, işletmeye bizim de verebileceğimiz başka ürünler olduğunu fark etmiştik. İşletme gezimizin sonunda döndüğümüz toplantı masasında konuyu gündeme getirip, nereden tedarik ettiklerini sorduk. Cevap ilginçti çünkü Türkiye’den aldıklarını söylemişlerdi. Üstelik Türk tedarikçilerinin, sipariş edilen ürünleri, haftalık küçük teslimatlar yaparak teslim ettiğini belirttiler. Aylık alım rakamlarının makul seviyelerde olmasına karşın, haftalık teslimatların küçük boyutlarda olmasının, onlar için taşıma ve gümrüklemede sorun olup olmadığını sorduğumuzda, bize ürün teslimatının DDP teslim şeklinde yapıldığını söylediler.Bilindiği üzere DDP (Delivered Duty Paid …named place of destination) “Belirlenen varış yerinde Gümrük Resmi Ödenmiş Olarak Teslim“ şekli demektir. İhracatçı ve ithalatçı arasında aksine bir anlaşma yapılmamış ise ithalatta ödenmesi gereken KDV’nin dahi ihracatçı tarafından ödenmesi gerekmektedir. İthalatın yapılması için gereken tüm izinlerin alınması ve bunların masraflarının ödenmesi ihracatçıya aittir. Gerektiği takdirde alıcı, ithalat izni ve/veya diğer resmi izinlerin alınması için ihracatçıya yardım sağlar. Bu işlerin sonunda da ithalatçı, mallarını sanki iç piyasadan temin ediyormuşçasına bir kolaylıkla teslim alacaktır.
Şimdi durup bir düşünelim. Alıcımız, her hafta yapılacak birkaç paletlik teslimatın nakliye, gümrükleme, bankadan evrak alma, ödeme işleri ile uğraşmayı mı tercih eder yoksa tereyağından kıl çeker gibi kapısına yapılan teslimatı mı? Doğal olarak, kendisine iş bırakmayan ve tüm işlemleri yapılarak kendisine teslim edilen tedarikçiyi seçecektir.
Alıcı penceresinden bakınca işler güzel görünüyor da bir de ihracatçı penceresinden bakalım. DDP teslim şekli, ihracatçı açısından en yüksek seviyede sorumluluk getiren ve en çok riski taşıyan teslim şeklidir. İhracatçı dostlarımıza tavsiyemiz bu teslim şeklinin, lojistik hizmetlerinin gelişmiş ve dış ticaret işlemlerinin sıkıntısız yapıldığı ülkelerin dışında kullanılmamasıdır. Aksi takdirde çok büyük sıkıntılarla karşılaşma ve zarar uğrama riski olacaktır. Çok dile getirilen deyişin ifade ettiği gibi, ne kadar risk o kadar para!
DDP teslim şekli, kullanılması en sonda ve belki de başka çarenin kalmadığı durumlarda düşünülmelidir. Önceki yıllarda bu konuyu işlediğimiz başka bir sohbetimizde, biraz da şaka yollu bir şekilde bu teslim şekli için “DDP Deli Dumrul Protokolü“ ifadesini kullanmıştık. Teslim şekillerinin her birinin taşıdığı farklı riskler ve doğal olarak o teslim şekline ait işlemler için üstlenilmesi gereken sorumluluklar ve yapılması gereken masraflar vardır. Bunların ayırdına varabildiğimiz takdirde ihracatımız hem daha kolay ve hem de daha azriskli olacaktır.
Teslim şekli ile ödeme şeklinin birbirine karıştırılmaması gerektiğini de hatırımızda tutalım.
Şefik ERGÖNÜL