Yazılı ve görsel medyada sözcük fırtınaları esiyor. Her yazanın kaleminden, her konuşanın dilinden afili, alımlı, janjanlı sözcükler, ifadeler dökülüyor. Bunlara bakarak, ihracatımız o taratan nasıl görünüyor yorumlara açılalım isterim. Sözcüklerin karşılıklarını Türk Dil Kurumu Büyük Sözlükten alıyoruz.
“ Yenilik (İng. İnnovation): Varolan bilgi birikiminden yola çıkılarak daha gelişmiş, daha kaliteli, daha işlevsel yeni ürünler, üretim süreçleri, örgütlenmeler ve yönetim uygulamalarının geliştirilmesi.”
Olmayan bir şey yapmak zorunda mıyız? Öyle bir mecburiyet yok. Olursa başımızın üzerinde yeri var da birşeylerin daha ileri götürülmesi, geliştirilmesi gibi olayları ihmal etmemek ve mevcutlardan istifade ederek ileri gitmek konusunu ihmal ediyoruz gibi görünüyor.
“Ar-Ge, Araştırma (İng. Research): Bir gerçeği ortaya çıkarmak, bir sorunu çözümlemek ve eldeki verileri arttırmak için bilimsel yöntem ve tekniklerden yararlanılarak yapılan düzenli çalışma. Geliştirme (İng. Development): …..bir varlığın, daha uzun bir süre varoluşu, yüksek bir üretim ya da verim gücüne ulaştırılması amacıyla geliştirilmesi.”
KOBİ sahibi ve yöneticisi olan dostlarımız Ar-Ge sözcüğüne endişe ile bakıyorlar. “ Biz kim, Ar-Ge kim “ diyerek, bu çalışmadan erişilmez gibi söz ediyorlar. Öyle mi acaba? Yıllar içerisinde karşılaştığımız nice ufak tefek hatta mikro firmanın yaptıklarını anlatmaya bu satırlar yetmez. Ancak yaptıklarının neticeleri Ar-Ge ifadesinin hiç de öcü olmadığını ve hatta işletmelere motivasyoın unsuru olduğunu kanıtlıyor.
“Katma Değer: Belirli bir üretim sürecinde belli bir mal için üretim faktörlerine yapılan ödemelerin toplamı, diğer bir deyişle firmanın çıktısının değeri ile diğer firmalardan satın aldığı aramallarının değeri arasındaki fark.”
Katma Değer şart mıdır? Evet, kesinlikle şarttır. Bir işletme aldıklarının üzerine bir değer eklemiyorsa ki bu hem mal ve hem de hizmet olabilir, geçinmesi, ayakta ve hayatta kalması olanağı yoktur. Mermercimizin çıkarttığı blokları kesip işleyip daha ileri işlenmiş ürün yapınca kazandığı ile blok olarak satması arasındaki artı değer farkı, hangi yöne gitmesini gösteren bir işaret olmalıdır derim.
Deyimleri ve örnekleri çoğaltabiliriz amma gelelim günümüzün gerçeklerine. İthalata göbeğinden bağlı bir üretim yapımız var. Ara malı ve hammadde ithal etmeden üretmemiz mümkün değil. Buradaki gündem şu; ithalatı dövizle yapıyoruz amma öte yanda ihracatı da dövizle yapıyoruz. Öyleyse ithalata bağlı ihracat yapanlarımız niye şikayet ediyor? Dövizle al, dövizle sat, işçiliğini dövizle hesapla, hele bir de kurlar yükseliyorsa Türk Lirası olarak hesaplanan maliyet kalemleri aşağı geleceğinden karlılık daha iyi olsa gerek. İthalatsız yapamayan amma dış ticaretleri hep fazla veren ülkelere baktığımızda olay böyle görünüyor. Bizim tarafta olaylar nasıl oluyor da farklı sonuçlar veriyor, bunları tartışmanın zamanı bir hayli geçmiş olsa gerek.
Olsun varsın biz yine yuvarlak masayı kurup gündemi yazalım:
Dövizle alıp, dövizle satıyorsak ve kurlar yükseliyorsa, en azından TL maliyet unsurları üzerinden daha karlı olmuyor muyuz?
Şefik ERGÖNÜL