Ne moda oldu bu söz değil mi bir reklam filmi sayesinde, Eğitim Şart. İlginçtir ki, bu reklam slogan sayesinde, bir çok yerde eğitimin gerçekten ne denli önemli olduğu vurgulandı, dile getirildi, tartışılmaya başlandı. Hafızalarınızı biraz yorarsanız bunu sizlerde hatırlarsınız. Oysa ki, 70 milyonu aşkın nüfusun önemli bir bölümünü genç kesimlerin oluşturduğunu, eğitim seviyesi olarak ise, gelişmiş ülkelerin bir hayli gerisinde kaldığımızı ve eğitimin her yaşta ve her zaman kendimizi geliştirme ve işimizi daha iyi yapabilme konusunda da bir gereksinim olduğunu düşündüğümüzde her an gündemimizde olması gereken en önemli kavramlardan biri olduğunu hiç aklımızdan çıkartmamalıyız.
Gelişen sektörler, yeni iş akımları ve özellikle de büyük oranda artış gösteren iki T’nin (T&T=Teknoloji ve Tüketim) hayatımızdaki yerini düşündüğümüzde de eğitimin öneminin bir kaç daha arttığını düşünmeden edemiyorum. İçinde bulunduğumuz “lojistik” sektörü de, son yıllarda çok fazla ön plana çıkan ve artık bilim olduğu kabul edilen ve yanı sıra çok fazla kişiye istihdam da yaratan önemli bir iş dalı. Düşünüyorum da bundan çok değil, 15 yıl önce kimin aklına gelirdi, televizyonda lojistik ile ilgili programlar yapılacak, büyük sanayi devlerinin üst düzey yöneticileri birer birer konuk olup konuşacak ve firmalar için lojistik süreçlerin, ne kadar önemli olduğu, outsource’un (dış kaynak kullanımı) ne denli yarar sağladığı, arzın talep ile buluşmasında, doğru bir tedarik zinciri halkası kurulmasının başarıyı etkilediği anlatılacak. Kim derdi ki, bir gün “lojistik” dünyanın en hızlı gelişen ve popüler iş dallarından bir tanesi olacak. Tüm bu değişimler, çok değil, en fazla son 10-15 yılın ürünüdür.
İstanbul Üniversitesi ile başlayan Lojistik Yüksek Okulları kervanına kısa bir süre sonra özel üniversiteler ve bir çok devlet üniversitesi de eklendi, ve kimi iki senelik, kimi dört senelik olmak üzere lojistik ile ilgili bölümler hızla arttı. Bir kaç ay önce katıldığım bir televizyon programında gelebilecek sorulardan birisi olduğunu bildiğim için, tam sayıyı araştırdığımda yaklaşık 49 civarı okulda bu eğitimlerin verildiği bilgisine vardım ki, aynı zamanda bir akademisyen olan ben dahi hayretler içerisinde kaldım. Sayı şaşırtıcı idi. Tabi aklıma türlü türlü sorular geldi : Bu kadar çok lojistik bölüme ihtiyaç var mı, üniversiteler yeterince yetişmiş akademisyen kadrolara sahipler mi, okullardan mezun olan gençler için yeterli iş fırsatı var mı, öğrenciler yeterince yabancı dil öğrenerek mi mezun oluyorlar? Bu kadar kısa bir süre içerisinde bu denli çok bölümün açılmış olmasını, tümüyle plansızlık ve bir çok konuda olduğu gibi, olayın bütününe makro bir bakış açısı getiremiyor olmakla bağdaştırdığımı belirtmek isterim. Zira, Türkiye’de bir konunun o anda popüler olması, hepimiz biliriz ki, herkesin o alana kaymasına ve bir süre sonra da çok fazla yatırım yapılmasından ötürü de, sıkıntıların başlamasına neden olmuştur. Bir taraftan baktığımızda, koca bir ülkenin, bu denli genç bir nüfusa sahip olması ve lojistik gibi, çok stratejik ve önemli bir konuda bu sayıda bölümün var olması, çok da aşırı gelmeyebilir. Ancak, önemli olan, okullarda gerçekten de işlenmesi gerekli olan tüm dersler işlenebiliyor mu, ve bu dersleri öğrencilere aktaracak sayı ve kalitede Öğretim Görevlisi mevcut mu?
Hepimiz biliyoruz ki uzman yetiştirebilmek için, önce “Eğitmen Uzman”lara sahip olmak gerekiyor. Bu okullardan mezun gençler, iş bulabiliyorlar mı diye baktığımızda ise, şansları yaver giderse evet demekten öteye gidemiyoruz.
Türkiye’de lojistik eğitimlerinin üniversitelerde yaygın hale gelmesi gerçekte son derece sevindirici bir gelişmedir. Ancak, niteliğinin arttırılması, eğitim ve eğitmen kalitesinin yükseltilmesi, ders isim ve içeriklerinin standardize edilmesi ve yabancı dilin çok daha önemli kılınması ile verimliliğin kesinlikle çok daha yüksek düzeye geleceğine inanıyorum. Bu konudaki tüm yetkilileri ve tarafları da harekete geçmeye davet ediyorum. Kendi adıma, ortağı olduğum lojistik firmam dahil, her mecrada bildiklerini anlatan ve öğreten birisi olarak üzerime düşeni yapmaya gayret ediyorum, ama eminim, benim de, bizlerin de bu konuda yapabileceği çok daha fazla şey var. O halde neden duruyoruz?
Saygılarımla,
Dr. Hakan ÇINAR