Eskiden kalma deyişlerimizden biri de ” Küçük Olsun, Benim Olsun ” deyişidir. Doğruluğunu veya yanlışlığını bir kenara bırakırsak, işbirliği kültürüne uzak durma eğilimini belirten bir deyiş olduğu kuşkusuz. Oysaki bilginin hızla şekil değiştirdiği ve geliştiği bugün, işletmelerin kendi içlerine kapanıp dışarıdaki gelişmelerden uzak kalmalarının maliyeti çok yüksek oluyor. Türk ihracatçısı için 2023 yılı ihracat hedefi olarak konulan 500 milyar ABD dolarına erişebilmenin anahtarlarından birinin, Ar-Ge olduğu sürekli vurgulanıyor. Çünkü yeni bir şeyler üretebilme, var olan üretimin farklılaştırılması ve/veya daha verimli üretilmesi, farklı teknolojiler kullanılarak üretilebilmesi gibi daha da çoğaltabileceğimiz liste kapsamındaki çalışmalarla, araştırmalar yapılıp bir şeylerin geliştirilmesi gerek şart oluyor.
KOBİ sahibi veya yöneticisi dostlarımızla yaptığımız sohbetlerde en çok duyduğumuz ifadelerden birisi de ” hocam biz bir garip KOBİ’yiz, etimiz ne budumuz ne ki biz ar-ge denilen şeye kaynak ayırabilelim.” Bu ifadelere hemen karşı çıktığımı belirtmek isterim. Çünkü Türk sanayisi ile iç içe geçen uzun ihracat hayatımızda, öyle firmalarla karşılaştık ki, yaptıklarına hayran olmamak ve takdir etmemek imkânsız. Ancak vurgulamamız gereken ilginç bir nokta var. İşletmelerimiz, Ar-Ge çalışması yapmaktan söz edilince, hemen bir çekingenlik gösteriyor, insan ve finansman kaynağı yetersizliğini vurguluyor ve Ar-Ge denilen çalışmadan duydukları korkuyu söylemeseler de hissettiriyorlar.
Aslında bugün birçok işletme adını Ar-Ge koymasa da kendi işlerini kolaylaştırmak için Araştırma-Geliştirme faaliyeti yapıyor. Küçük de olsa yaptıkları buluşlarla, işlerini hızlandırıyorlar, maliyetlerini azaltıyorlar, iş güvenliğini sağlıyorlar. Gittiğim her işletmede, neredeyse her zaman, o işin uzmanı ve o işe yıllarını vermiş olan ve işletmenin patronu dâhil herkesin saygısını kazanmış bir usta oluyor. Onun bilgi birikimine dayanan yol göstericiliğinde yapılan birçok çalışma işletmenin hayatını kolaylaştırıyor. Şimdi buna Ar-Ge demesek de işin tam kendisi yapılmış oluyor. Sadece Ar-Ge adını verip bir plan ve program çerçevesinde ve kaynak tahsislerini belirgin bir biçimde yapmadıkları için onun adına Ar-Ge diyemiyorlar. Bir de Ar-Ge denilince sadece üretim konusunun düşünülmesi, pazarlama ve piyasalar konusunda yapılabileceklerin bu sınıfa sokulmaması yanlışını da söylememiz gerek.
Bu işletmelerimizin yaşadığı bir gerçek, ancak öte yanda da küresel köyün pazarında oyuncu olmak gerçeği yatıyor. Eğer uluslararası piyasalara açılıp, buralarda boy gösterip, kalıcı olmak istiyorsak, işleri biraz farklı yapmak ihtiyacı duyabiliriz. Bu farklı yapma ihtiyacı, her şeyden önce hızlı olma yönünde ortaya çıkacaktır. Bu hızlı olma konusu da her şeyde olduğu gibi
Ar-Ge konusunda da önümüze çıkıyor. Bazen araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin, insan kaynağı, zaman ve para açısından işletmeye ciddi yük getirebileceği durumlar ortaya çıkabiliyor. Hele piyasalar da yeniliklere açık ve bu konudaki çalışmalar bizim önümüzden gidiyorsa, ” bir bilene ” sormak farz oluyor.
Medyada dolaşan haberlere baktığınızda, yabancı şirketlerin Türk şirketlerine duydukları ilgi gittikçe artıyor. Bunların arasında Türk şirketlerine yatırım yapıp, şirket değerini yükselttikten sonra hisseleri satarak fonlarının değerini arttırmak isteyen yatırımcılar var. Bu durumda eğer bizim kaynak eksikliklerimiz varsa, mevcut veya olası Ar-Ge projelerimiz için böyle firmalarla işbirliği yaparak gereken kaynak bulunabilir ve firmamızın hızlanması sağlanabilir.
Öte yandan kendi konularında işbirliği yapmak üzere arayış içerisinde olan yabancı firmalar da var. Bunlar da ihtiyacımız olan teknolojik değişmeyi ve hatta yeni piyasaları da bizlere getirebilirler. Diyeceksiniz ki “onlar büyük firmalar, daha sonra bizi yutarlar.” Bu olabilecek bir şey, amma her şey sizlerin olası ortaklarla yapacağınız işbirliği anlaşmasının uzman desteğiyle yapılması ve firmanızın menfaatlerinin ve geleceğinin bu anlaşmalarla garantiye alınmasına bağlıdır. Hisse vermek, teknoloji almak, onların adı altında üretim yapmak gibi çoğaltabileceğimiz çok seçenek var.
Önemli olan seçeneklere açık olabilmek…
Şefik ERGÖNÜL