Bir ürünün tüketici ile buluşana dek olan sürecin bütününün lojistik kapsamında yer aldığını düşünecek olursak, gerek biz hizmet sağlayıcıların, gerekse hizmet alanların hayatımızda yer alan çok kritik bir süreci yönettiğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz. Orijinal adı ile FMCG (Fast Mooving Consumer Goods), ülkemizdeki yaygın adı ile Hızlı Tüketim Ürünlerinin lojistiği bu yazımın konusunu oluşturuyor. Öncelikle FMCG ile ilgili pazar hakkındaki bazı istatistiksel verilere bir göz atalım.
Elde ettiğim bir rapora göre ülkemizde bu alandaki toplam pazar büyüklüğünün 65 ila 70 milyar dolarlar arasında seyrettiği görülmektedir. Kaldı ki daha ilginci, hızlı tüketim ürünlerine ilişkin pazarın tamamı kayıt altında bulunmamaktadır. Bu sebeple de sektörün aynı zamanda ülkemize has önemli bir negatif özelliği olarak, ekonominin tümüyle kayıt altına alınamamış olmasından dolayı, büyük oranda fatura ve vergi denetimi dışında kaldığını belirtebilir ki bunu sektörün bir yarası olarak da yorumlayabiliriz. Pazarın 40-45 milyar dolarlık kısmı belgelendiren satışlar olmasına karşılık, geri kalan kısmının fatura veya fiş alınmaksızın gerçekleştiği, bir kısım ticaretin de semtlerde kurulan pazarlarda veya işporta tezgahlarında gerçekleştirildiği varsayılmaktadır.
Bu tabloya rağmen araştırmalar, ülkemizde market satıcılığının, semt veya sokak perakendeciliğine göre büyük gelişme gösterdiğini ortaya koymaktadır. 1996 yılında toplam satışların sadece % 12’si orta ve büyük boy marketler tarafından yapılırken, bu rakamın günümüzde % 45’ler seviyesine ulaştığı görülmektedir. Büyük marketler son 5 yılı ve önceki 5 yılı iki ayrı fazda inceleyecek olursak, hep ikiye katlar seviyelerde günümüze gelmiş bulunmaktadırlar. Bu artışın gelecek yıllarda da devam edeceği çok net öngörülebilmektedir. Ülkemizdeki market ticaretinin oranı hala gelişmiş ülkelerin altındadır.
Perakende sektörü çok üretimli ve sınırsız sayıda tüketimli bir sektör olup, B2C şeklinde gerçekleşen bir ticaret kavramı olması nedeniyle de müşteri kimliği de belirsiz olan ve müşteri bağımlılığı en az olan sektörlerden bir tanesidir. Günümüzde kalitesiz ürünlerin üretim dönemi tükenmiştir, artık müşteri pazarda bulabildiği ürünlerin kalitelerinin birbirine çok yakın olduğunun farkındadır. Özellikle hiper ve süpermarketlerde uygulanan geri alma kampanyaları nedeniyle, satılan ürünlerin kaliteli olmaktan başka bir çaresi bulunmamaktadır. Bu durumda müşterinin tercihinde etki yapan faktörlerin sayısı son derece azdır. Bunların da en başında ürünün rafta bulunabilirliği gelmektedir. Diğer önemli faktörler ise ürünün fiyat seviyesi ve kalite düzeyidir.
Perakende lojistiği, gerek üretici gerekse satıcı için, özellikle rafta bulunabilirlik ve fiyat faktörlerini bir arada sunabilmek ve bunu sürekli hale getirebilmek hedefi üzerinde yapılmaktadır. Bu sektörde yer alan kuruluşların temel amacı müşterinin raf önüne geldiği zaman, aradığı her ürünü, aradığı şartlarda ve aradığı miktarda bulmasını sağlamaktır. Elbette aynı rafta bulunan rakip ürünlerle karşılaştırma yapılarak en uygun fiyatın araştırılması sonucunda tüketici kararını verecektir. Periyodik dağıtım çevirimi içerisinde gerçekleştirilecek sevkiyatların, o çevrim içinde tüketilecek adette gerçekleşmesi ekonomik koşuldur. Daha az sevkiyatın rafta bulunamama sonucunu yarattığı gibi, daha fazla sevkiyatta stok maliyetini artıracak, hatta bazı ürünlerde raf bekleme süresini kısaltacaktır.
Perakende lojistiğinde, tüketim planlamasına dayalı bir dağıtım yönetimi söz konusudur. Verimli ve doğru bir planlama, değerlendirilecek olan bilgilerin mümkünse on-line, değilse en kısa zaman aralıkları ile gelmesini zorunlu kılmaktadır. Bu amaçla büyük marketlerde uygulanan barkod sistemleri, yazar kasaların satış bilgilerinin anında satıcı hatta üretici tarafından değerlendirilmesi, ürün dağıtımın konsolide edilmesi, daha sık ve büyük araçlarla dağıtımının yapılması, paketlerin ve kolilerin tip ve ölçülerinin en verimli araç iç hacmi kullanımını hatta elleçleme kapasitelerini düşünerek planlanması, ürünün son satış fiyatı üzerindeki lojistik giderlerinin minimuma indirilmesine dolayısıyla satış fiyatının düşmesine ve pazar payının artmasına fırsat sağlayacaktır.
Teknolojinin gelişimiyle, elde edilen bilgilerin uygun bilgisayar sistemlerinde verimli programlarla değerlendirilmesi ile karar destek sistemleri çalışacak ve insan hataları minimize edilerek işlem hızları yükseltilecektir.
Günümüzde, özellikle hızlı tüketim ürünlerinde, sadece en iyi ürünü en ucuz fiyatla üretebilenin satışta en avantajlı konumda olmadığı, en iyi ürünü en ucuz fiyatla müşterisine sunabilenin daha avantajlı durumda olduğunu kabul etmek durumundayız. Dolayısı ile hızlı tüketim ürünlerini üreten firmaların da tüketici ile buluşturan firmaların da; altyapısı ile teknolojisi ile kendisini sürekli yenileyen, güçlü bir lojistik partneri ile stratejik işbirliği sağlamalarını zorunlu hale getirmektedir.
Saygılarımla,
Dr. Hakan Çınar