İnsan vucüdu ilk doğduğu andan itibaren hiçbir olumsuz etkiye maruz kalmaz ve beklenmedik bir durum olmazsa yaklaşık 170 yıl kadar yaşayabilecek bir kapasiteye sahip. Ama ne var ki bazı kötü sebeplerden ötürü bu 170 yıllık hakkımızın çoğu zaman yarısını bile kullanamıyoruz. Sebeplerini sıralamaya kalkarsak elbette bir çok şeyi sayabiliriz. Fakat benim burda değineceğim kısım geçtiğimiz günlerde İstanbul Üniversitesinde katıldığım panelin de sebebi olan yaşadığımız Dünya’ya vermiş olduğumuz zarar olacak.
Son yıllar da insanların da farkına vardığı Küresel Isınma ve beraberinde gelen olumsuz sonuçlar başta ekosistemin dengesinin bozulmasının yanında daha bir çok olumsuz etkiye neden olarak 4400 milyar yıllık dünyamızın belini biraz daha fazla bükmüş vaziyette.
Sağolsun İstanbul Üniversitesindeki Lojistikçi arkadaşlar bu olumsuzluktan kendilerine de pay çıkarmışlar ki gündemi ‘Yeşil Lojistik’ olan bir program düzenlediler. Biz de onlar sayesinde Küreselleşmenin beraberinde getirdiği Küresel Isınma felaketinde bizim ne kadar payımız var? ya da biz ne kadar sorumlu davranıyoruz sorusunun cevabını iki gün boyunca konuşup durduk.
Burada sizleri sayılara boğmadan kısaca özetlemek gerekirse Dünya genelinde ki hava kirliğinin yaklaşık %30′u bize ait diyebilirim. Sadece taşıma faaliyetinde kullanılan araçların havaya bıraktıkları karbonmonoksit, hidrokarbon, azotoksit ve çeşitli partiküller yanında Lojistiğin içine aldığı diğer alanlarda kullanılan ekipmanlar, ve enerji giderleride işin içine katıldığında bu oranın biraz daha arttığını söylemek mümkün. ABD de ki her 1 dolarlık alışverişte 30 centi’in ulaştırmaya gittiğini söylersek sanırım bu oranın doğruluğunu biraz da olsa kanıtlamış oluruz.
Öncelikli olarak ne yapılmalı sorusunun cevabını ararken karşımıza çıkan ilk şey Yeşil Lojistiğin maliyetleri biraz daha arttıracağı oldu. Pazar şartları düşünüldüğünde rekabette ki en önemli unsurun fiyat faktörü olduğu gerçeğini göze aldığımızda malını taşıtacak olan firmaların sırf yeşil olduğu için nakliye masraflarında daha fazla bir ücret verebileceklerini düşünmek sanırım biraz ütopya bizim için.
Bu nokta da lojistik firmalarının daha yeşil olmak için neler yaptıkları ya da yapabileceklerine baktığımız da karşımıza farklı farklı sonuçlar çıkmakta. Madem fiyat esnekliğini sağlayamıyoruz; o halde gider kalemlerinde iyileştirmeler yapmalıyız mantığıyla hareket eden firmalarda oldukça iyi sonuçlar çıkmış gibi. Elektrik kullanımı en aza indirmek için gün ışığından daha fazla yararlanan çatısı cam depolar, aydınlatma maliyetlerini düşürmek için LED ışıklar, elleçleme de kullanılan ekipmanların tekrar tekrar kullanılması, hareket dedektörleri kullanılarak koridor aydınlatılması gibi bina içi unsurlar da, tasarrufa gidilmesi firma bazlı alınan önlemlerden bazıları.
Bunlara ek olarak taşıma işlemlerinde kullanılan araçların çevreye daha duyarlı araçlardan seçilmesi, EUR0 5-6 tipi araçların karayolunda daha fazla kullanılması hiç şüphesiz doğamıza daha az zarar vermemizi sağlayacaktır. Aslında bu noktada demiryolu ağının iyileştirmesi de gündemimize alınması gereken bir konudur. Yeni teknolojilerle beraber yüksek hızlı trenlerde yapılan yolcu ve yük taşımacılığı diğer taşıma türlerine oranla daha çevreci olmaktadır.
Yaşayacak başka bir dünyamız olmadığını unutmamalıyız. Ve hali hazırda ki durumunu korumak için hepimiz taşın altına elimizi koyma gerçeğini de göz ardı etmemeliyiz. Git gide daha çok tüketmeye alıştığımız global dünya düzeninde bizden sonra ki nesillere temiz bir dünya bırakabilmek için aslında biraz daha yeşil düşünmeliyiz. Doların yeşilini değil, doğanın yeşili. Aynı Aziz Nesin in dediği gibi:
“Kirli çevre insanin ruhuhunu kirletir, kirli ruhlar çevreyi kirletir.
Emre İPEKÇİ – www.emreipekci.com