“Kesin kararlı olmak” veya “artık geri dönüşü olmamak” anlamlarında kullanılan “gemileri yakmak” deyiminin nereden kaynaklandığını çoğu kişi bilmez.
O zaman hikayesini kısaca anlatayım;
711 yılında Tarık bin Ziyad komutasındaki Müslüman ordusu, fetih için kuzey Afrika’dan gemilerle Avrupa’daki İber Yarımadasına geçer. Karaya çıkar çıkmaz da, Tarık bin Ziyad tüm gemilerin yakılmasını emreder ve gemiler yakılır.
Buradaki amaç, askerinin denizde demirli gemilere güvenip geri dönebilme ihtimalini aklından geçirmemesi ve bu sebeple savaş ve fetih motivasyonunu düşürmemesidir.
Nitekim başarılı da olunur. Yaklaşık 750 yıl sürecek Endülüs Emevi Devletinin temelleri bu yarımadadaki Vizigot krallığı yıkılarak atılır. Ki bilen bilir, islam medeniyetinin çok üst seviyelere ulaşması bu yeni devlet altında gerçekleşecektir. Abbas Kasım İbn Firnas, Muhyiddin İbn Arabi, Zerkali, İbn Rüşd, İbn-i Cübeyr, İbn-i Tufeyl gibi çokça gökbilimci, matematikçi, alim o topraklarda neşet etmiştir. O dönem Avrupa’nın en temiz ve güzel şehirleri şimdiki İspanya ve Portekiz sınırlarını kapsayan bu bölgede yer almıştır.
(daha&helliip;)
Bilindiği üzere 1869 yılında Hint Okyanusu ile Akdeniz’i birleştirmek için açılan Süveyş kanalı, 146 yıldır dünya üzerindeki emtea transferleri açısından en önemli ve kritik geçiş noktalarından birisidir. Zira böyle bir kanal olmasaydı, örneğin Japonya’dan, Çin’den, Hindistan’dan gemilere yüklenen malzemelerin ülkemize, Avrupa’ya, Rusya’ya, Kuzey Afrika ülkelerine ulaşması için çok daha uzun bir yol olan Afrika’nın güneyinin dolaşılması gerekecekti.(Ki 15.yüzyılda Portekizli denizciler tarafından bulunan bu Güney Afrika yolu “Ümit Burnu” olarak adlandırılmıştı.)
Bu hem gemilerin sefer süreleri uzatacaktı hem de oluşacak ilave yakıt, bakım, personel masrafları sebebiyle navlunları da artıracaktı.