Dünya geneline baktığımızda, ilginç sayılabilecek bir yılı geride bıraktığımızı söylemek son derece mümkün. 2011’in başlaması ile Ortadoğu’nun aniden ısınması, dikta yönetimlerinin yerini yavaş yavaş halkların da isyanı ile ortaya çıkan ayaklanma hareketleri ile demokratik sayılabilir yönetimlere bıraktığı, adına Arap Baharı denilen bir devrim sürecini yaşadık ve hep birlikte heyecan ve merakla izledik. Tunus ile başlayan; Mısır, Yemen, Suriye ve ardından da Libya’da meydana gelen bu hareketlenme belki haritayı değiştirmedi ama, özellikle ticari hayatımızı önemli ölçüde değiştirdi. Libya’daki müteaahhitleimiz ve bu bölgeye iş yapan tüm ticaret adamlarımız önemli sıkıntılar çektiler. Suriye gibi önemli bir komşu devlet ile yaşadığımız ve gerek ticaret yapanlara, gerekse nakliyecilerimize yansımasını ise hep birlikte takip ediyor ve ancak bizlere en az zararı vermesini dileyebiliyoruz.
(daha&helliip;)
Markalaşmanın, 500 milyar dolarlık bir ihracat hedefini 12 sene ileriye koyan ülkemiz için olan değer ve önemini işlemeyi istedim bugün. Eksikliğini hissettiğimiz yeterince “markalaşamamaktan” ve bu konuda gelinen noktadan söz etmeye çalışacağım. Üniversite’deki bir öğrencim, şöyle bir soru yöneltti bana geçtiğimiz günlerde : “Hocam, Türkiye’de pek çok Türk markası var artık, ve başarıyla işlerini yürütüyorlar, onlarca mağaza açıyorlar ülkemizde. Ancak neden Türkiye ile sınırlı kalıyorlar, neden yurtdışında da tüm Dünya’nın tanıdığı bir marka olmaya çabalamıyorlar. Bugün engel gibi görünen bir çok şey ortadan kalkmış durumda, özellikle yakın coğrafyada yer alan Avrupa Birliği ile imzalanan Gümrük Birliği anlaşması ile bu ülkelerle gümrük vergisi olmaksızın ticaret yapabiliyoruz. Lojistik sektörü çok gelişti ve artık firmalar imkansız denilen herşeyi yapabiliyor, burada depolanan ürünleri Avrupa’daki veya dünyanın her yerinde yer alan mağazalara dahi doğrudan sevk edebiliyorlar. Ekonomi Bakanlığı’nın sunduğu başta Turquality olmak üzere, yurtdışında pazar araştırma, ofis-mağaza açma, marka desteği gibi destekler de var. Peki neden bunca pozitif gelişmeye rağmen, Türk markaları yurtdışında yeterince yaygınlaşamıyor, neden Dünya markaları yaratamıyor ve bunları geliştiremiyoruz? ” (daha&helliip;)
1996 yılında Gümrük Birliği’ni henüz yeni yeni içimize sindirmeye çalıştığımız günlerde bir gazete için yazdığım yazımda; Türkiye’nin lojistik üs olabilme adına her tür coğrafi şarta sahip olduğunu; ama buna rağmen, mevzuatlarımızın pek çok yönden eksikliklere sahip olduğu, antrepoların yetersiz olduğu, hem sayısal olarak hem de kalite olarak antrepoların iyileştirilmesi gerekliliğinden bahsetmiştim. O günden bu yana 14 yıl gibi bir süreci geride bıraktığımızda antrepoların sayısında önemli bir artış olduğunu; ancak standart oluşturma ve kaliteyi yükseltme anlamında ciddi bir yol alınamadığını söylemek mümkün diye düşünüyorum. (daha&helliip;)
Taşıtların Türkiye Gümrük Bölgesine Girişi ve Bölgeden Çıkışı
Taşıtların Türkiye Gümrük Bölgesine girişi ve bu bölgeden çıkışı söz konusu bölgenin giriş noktalarından ve bölge içinde bulunan gümrük kapılarından yapılır.
Giriş ve çıkış gümrük kapıları ile havayolu taşıtlarının Türkiye Gümrük Bölgesinde inebilecekleri ve gümrük işlemi yapılan havalimanları ilgili kamu kuruluşlarının görüşleri alınarak Müsteşarlıkça belirlenir ve Resmi Gazetede yayımlanır.
Kaynak: Gümrük Mevzuatı Madde 54