2011 yılı ihracat rakamlarımız açıklandı ve 135 milyar ABD dolarına dayanan bir gurur tablosu ortaya çıktı. Pek sevilen ve kullanılan deyişle “Cumhuriyet Tarihi İhracat Rekoru” bir kere daha kırıldı.
Bu rakamlar Türkiye ticaret ve sanayi erbabının, küresel köyün oyuncusu olma yolunda epeyce yol kat ettiğinin göstergesi. Küresel ticaret oyununda rol almayı hem hak ediyorlar hem de rol kapıyorlar ve hatta başkalarının rollerini ellerinden alıyorlar.
Bu görünüm çok güzel amma bir de dış ticaret madalyonunun arka tarafı yani ithalat yüzü var. Bu ithalat yüzü biraz engebeli ve rahatsız edici bir görüntü taşıyor. Sakın ola ithalata karşı duran bir tavrımız olduğunu zannetmeyin. Aksine ithalatın, dış ticaret oyuncusu için olmazsa olmaz kartlardan birisi olduğunu biliyoruz ve bu kartın gereğinde, amma akıllıca kullanılması yönünde tavır koyuyoruz. Sohbetimizin okurlarının hatırlayacağı üzere Japonya örneğini çok kullanırız. Doğal kaynakları az, ithalatı ciddi boyutlarda, amma ihracatı katma değeri yüksek ürünlerden oluştuğu için dış ticaretini ülke lehine kullanabilen bir ülke. Gelelim Avrupa yakasına, burada da Hollanda örneği var. Aynen Japonya gibi ve daha kötüsü Japonya kadar bile toprağı dahi olmayan bir ülke. Dış ticaret rakamlarına baktığınız zaman Hollanda sebze ve meyve ihracatının, akıl sıçratan boyutlarda olduğunu görüyoruz. Bu pencereden bakınca akıllı ithalatın, katma değer yaratarak ihracata destek olmasıyla, dış ticaretin tatlı olmaya başladığını görüyoruz.
(daha&helliip;)