“Nerden çıktı şimdi bu, tam krizi geride bırakmış, aklımıza bile getirmek istemiyoruz, derin bir oh çekmişiz şunun şurasında” dediğinizi duyar gibiyim. Ne çabuk da unuttuk karalar bağlayanları, harcamalarını azaltanları ve fırsat bu fırsattır değerlendirmek lazım deyip, çalışanlarını işten çıkartanları. Nedense krizler bana, Mehmet Akif Ersoy’un “Çanakkale” şiirindeki dizeleri çağrıştırır hep: Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, Boşanır sırtlara vadilere sağanak sağanak… (daha&helliip;)
Metin Bey yaşadığı yerden artık sıkılmış ve sonunda ailesinin de baskısına dayanamayıp, o sevdiği evi satmaya ve ailesinin istediği semte taşınmaya karar vermişti. Ama şimdi kim uğraşacaktı evi satmayla, yeni ev aramayla. Eşi Fulya hanım kocasını her ne kadar emlakçı ile çalışmaya ikna etmek için çabalasa da, Metin bey, emlakçıya para kaptırmamaya (!) kararlı idi. (daha&helliip;)
Bizim alışverişe düşkün Ayşe Teyze, durur mu hiç, internetten yine bir şeyler almaya devam ediyor. Onun için yurtiçinden olmuş, yurtdışından olmuş, bir şey de fark etmiyor doğrusu. Artık o internetin ne denli yaygın olduğunu ve bu sayede kolaylıkla yurtdışından istediğini alabileceğini biliyor. Ama tabi daha başına, tek seferde yüklü bir şeyler alıp da, bir taşıma şirketinin eşyalarınız gümrük ambarındadır, vergilerini ödeyerek ve gümrükleyerek ancak ürünlerinizi alabilirsiniz mesajı ve sonucu gelmediğinden, henüz yurtdışından alma ile yurtiçinden alma arasındaki farkı görememiş. (daha&helliip;)
Ne moda oldu bu söz değil mi bir reklam filmi sayesinde, Eğitim Şart. İlginçtir ki, bu reklam slogan sayesinde, bir çok yerde eğitimin gerçekten ne denli önemli olduğu vurgulandı, dile getirildi, tartışılmaya başlandı. Hafızalarınızı biraz yorarsanız bunu sizlerde hatırlarsınız. Oysa ki, 70 milyonu aşkın nüfusun önemli bir bölümünü genç kesimlerin oluşturduğunu, eğitim seviyesi olarak ise, gelişmiş ülkelerin bir hayli gerisinde kaldığımızı ve eğitimin her yaşta ve her zaman kendimizi geliştirme ve işimizi daha iyi yapabilme konusunda da bir gereksinim olduğunu düşündüğümüzde her an gündemimizde olması gereken en önemli kavramlardan biri olduğunu hiç aklımızdan çıkartmamalıyız. (daha&helliip;)
1996 yılında Gümrük Birliği’ni henüz yeni yeni içimize sindirmeye çalıştığımız günlerde bir gazete için yazdığım yazımda; Türkiye’nin lojistik üs olabilme adına her tür coğrafi şarta sahip olduğunu; ama buna rağmen, mevzuatlarımızın pek çok yönden eksikliklere sahip olduğu, antrepoların yetersiz olduğu, hem sayısal olarak hem de kalite olarak antrepoların iyileştirilmesi gerekliliğinden bahsetmiştim. O günden bu yana 14 yıl gibi bir süreci geride bıraktığımızda antrepoların sayısında önemli bir artış olduğunu; ancak standart oluşturma ve kaliteyi yükseltme anlamında ciddi bir yol alınamadığını söylemek mümkün diye düşünüyorum. (daha&helliip;)