Geçtiğimiz hafta Dünya Gazetesinde geniş çapta incelenen bir haber vardı, ” Rusya Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) Katıldı ” diye. 2012 yılının Temmuz ayında yürürlüğe girecek olan anlaşmayla Rusya, Çin’in arkasından DTÖ’ye katılan ikinci büyük ekonomi olarak dikkati çekiyor. Gayrisafi Milli Hâsıla tutarı 1,9 trilyon olarak belirtilen Rusya’nın 2002 sayımına göre nüfusu da 145 milyondur. Bu kadarı bile Rusya pazarının çekici olması için yeterlidir. Zaten Türk firmaları, bu cazibenin farkına erkenden varıp oralarda yerlerini almışlar ve yenileri de almaya devam ediyor. İşin güzel yanı, bir zamanlar Moskova vitrinlerinde, geçici bir süre de olsa görülen, ” burada Türk malı satılmaz ” ifadesinin yerini, sattığı ürünün Türk malı olduğunu söyleyenler almaktadır.
Bunlar iyi ve güzel şeyler de, Rusya’nın DTÖ ile anlaşma imzalayarak örgüte girmesi neden bu kadar ses getirdi ve neden bu kadar önemseniyor?
DTÖ ülkeler arası ticarette, özellikle tarifelerin belirli seviyelere indirilmesi ve ithalatların korumacılık duvarları ile engellenmesinin önlenmesi amacı ile belirli bağlayıcı kurallar koyuyor. Genel hatları ile ifade etmeye çalışırsak, üye olmayan ülkeler bu bağlayıcı kuralların dışında kalarak, uluslararası ticarette korumacılık tedbirleri ile ihracatta saldırgan amma ithalatta savunmacı olarak davranabiliyorlar. Öte yandan buna karşın DTÖ üyesi ülkeler de DTÖ kuralları çerçevesinde buna karşılık vermeye çalışınca, sıkıntılar başlıyor. İşte bu nedenledir ki Gerek Rusya, gerekse ondan önce de Çin, DTÖ üyesi olarak ortak kurallara uymak ve dünya ticaretinin ortak kurallarla düzenlenmeye çalışılan ” Küresel Köyün Pazarı ” içerisinde kalıcı ve engellenmeyen bir oyuncu olmak peşindeler.
Gelelim bu işlerin Türk ihracatçısını ilgilendiren bölümüne…
2010 yılı ihracatımız içerisinde Rusya yaklaşık 4,7 milyar dolarlık bir yer alıyor. TİM sitesinde yer alan 2011 Kasım rakamlarına göre de bu 5,8 milyar dolara varmış bulunuyor. Rusya’nın toplam ithalatı ise Ekonomi Bakanlığı İhracat Bilgi Platformu Ülke Masalarında yer alan bilgilere göre, 2011 yılı sonu tahminleri 407 milyar, 2012 tahminleri ise 421 milyar ABD Doları olarak veriliyor. Türk ihracatçılarının, Rusya ithalatındaki payının 2010 yılında yaklaşık % 1,18 olduğu, 2011 yılı tahminlerinde ise % 2 olacağı görülüyor. Bu görünüş fena sayılmaz, ilerleme var ve olacağı da kuşkusuz. Özellikle DTÖ kurallarına uyan bir Rusya, karşımızda davranışları daha tahmin edilebilir bir ticaret ortağı olarak bulunacak ve küresel ticaret kültürünü ve eğilimlerini izleyen ihracatçılarımızın yolu daha kolay olacaktır.
Her şey bu kadar iyimserlikle mi dolu?
Kuşkusuz hayır. Bizim gibi bu DTÖ ortaklığının, Rusya pazarına girmekte getireceği kolaylıkları bekleyen ve izleyen ülkelerin rekabeti gittikçe sertleşecektir. Rakip oyuncuların çeşitliliği ve gücü artacaktır.
Bu durumda ne yapacağız?
Öncelikle Rus pazarının iletişim açısında zor bir Pazar olduğunu vurgulamamız gerekir. Pazarla Rusça iletişim kuramayan bir ihracatçının işinin pek de kolay olmayacağını söylemeliyiz. Birçok ürünün GOST kısaltması ile anılan, Rus standartlarına uygunluğu aranmakta ve bunun kanıtlanması için sertifika alınması istenmektedir. Rus alıcılar, serbest ticaret ekonomisinin ve internetin tadını çıkarmaya başladığı için, karşımızda eskisine göre çok daha bilgili alıcıları bulmaktayız. Öte yandan ara sıra özellikle taze gıda ürünlerinde karşılaştığımız, ürün üzerinde tolerans dışı ilaç kalıntısı saptanması sorunu da üzerinde durulması gereken ciddi bir sıkıntı. Ayrıca Rusya’ya yapılacak taze veya kuru meyve ve sebze ihracatı için de Türk ve Rus yetkililerin onayladığı bir listeye alınmış olmak gerekiyor.
Rus pazarı hakkında detaylı bilgi ve sorularınıza cevap için kapatılan İGEME yerine Ekonomi Bakanlığının oluşturduğu ” İhracat Bilgi Platformu ” sayfasındaki http://www.ibp.gov.tr “Ülke Masaları” bölümünün ziyaret edilmesini tavsiye ederiz.
Şefik ERGÖNÜL