19 Mayıs 1919’da başlayan Kurtuluş ve İstiklal mücadelesi, şanlı ve şerefli Türk ordusunun 26 Ağustos 1922’de başlattığı Büyük taarruz sonrası 30 Ağustos’ta nihai zaferle sonuçlandı.
Balkan, Hicaz, Çanakkale, Kuzey Afrika cephelerinde savaşan Türk ordusu gücünü kaybetmiş ve Türk milleti halkını fakir düşmüştü.
XIII. Kolordu Komutanı Ali İhsan Paşa’nın 16.07.1916 tarihli telgrafında “kıtaatım açtır… ” ve Alman Dışişleri arşivindeki 10.12.1921 tarihli raporda “Türk Ordusu, yorgun, silah ve ikmalleri iyi değil” yazılı olmasına karşın, tarihte bir örneği olmayan ve belki de olmayacak bir zafer kazanılmıştır.
(daha&helliip;)
Ligler, başladı. Artık, futbol konuşacağız.
… Ama! Simon Kuper’in dediği gibi “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir“.
Futbol ve lojistik!
Futbolda; top, savunmadan orta sahaya gelir; orta saha, topu forvete aktarır ve forvet, rakip kaleye gol atmaya çalışır.
Orta saha, futbolun dağıtım merkezi veya depodur. Orta saha oyuncuları, dağıtım merkezinin yöneticileri ve çalışanlarıdır. Orta saha, savunmadan (kaleci, stopper, libero) gelen toplarla beslenir ve orta saha oyuncuları da gelen topları ya çok fazla ayağında tutmadan hemen ya da orta sahada bir-iki pas yaparak ileriye çıkarır ve forvete pasını verir. Lojistikte olduğu gibi ürünler; fabrikadan, dağıtım merkezine nakledilir ve daha sonra ya cross docking gibi bekletilmeden ya da bir süre bekletildikten sonra satış veya tüketim noktalarına dağıtılırlar.
(daha&helliip;)
Bir bayram lojistiği kavramı yoktu hayatımızda, ha işte o da oldu sonunda derseniz, hiç şaşırmam. Aslında yazının başlığı espri gibi algılansa da hiç de öyle değil, yani gerçekten de bayram lojistiği diye bir deyim kullanmak bence yerinde olur. Bayram döneminin, özellikle perakende sektörü için ne denli önemli, ne denli yoğun olduğunu düşündüğümüzde, bayram lojistiğinden ne anlamamız gerektiği de zannederim ortaya çıkmış oluyor. Bayram döneminin en önemli oyuncusu da işte bu sebepten ötürü, kargo ve dağıtım sektörü olarak lojistik içerisinde yerini almakta. Perakendeciler haklı olarak, bir yandan, bayram öncesi alışveriş yoğunluğundan maksimum düzeyde fayda sağlamaya çalışırlarken, bir yandan da var olan alışkanlıklarını çok da değiştirmeden minimum stokla ürünleri depolayıp, satışı destekler bazda mağazalarına mal pompalamayı ve böylelikle stok maliyetine de katlanmamayı hedefleyince, ortaya önemli bir gerilim filmi çıkıyor. (daha&helliip;)
Dünya Gazetemizde “İhracatta takas dönemi” başlığı ile yayınlanan arkadaşımız Serkan Akıncı’nın haberi, bana eski bir fıkrayı hatırlattı. Üç yıl kadar önce, başka güzel bir olay nedeniyle sizlere aktardığım fıkrayı, daha önce okuyan dostlarımızın affına sığınarak yeniden yazıyorum.
Ülkenin birisinde bir ayakkabı üreticisi ihracata başlamak istemiş. Yapılan çalışmalar sonucunda hedeflenen pazarlardan birisine bir pazarlamacı göndermişler. Giden pazarlamacı birkaç gün sonra merkeze bir ileti göndererek umutsuzlukla “Burada hiç ayakkabı pazarı yok, zira herkes yalınayak dolaşıyor. Ayakkabı giymek gibi bir adetleri yok“ demiş. Şirketin sahibi olan kişi biraz da şaşkınlıkla okuduğu mesajı tartışmak için, giden pazarlamacının amirini çağırmış ve “Neler oluyor” diye sormuş. Giden pazarlamacı geri döndükten sonra, amiri olan kişiyi bu pazara göndermişler. O da birkaç gün araştırma yaptıktan sonra patronu aramış. “Efendim iyi haber, burada hiç kimse ayakkabı giymiyor, bu pazara girebilirsek herkese ayakkabı satarız. Kötü haber ise ülkenin ayakkabılara ayıracak dövizi yok” demiş. (daha&helliip;)
Geçtiğimiz günlerde Dünya Ekonomi TV’deki programımda taşımacılıkta önemli bir yere sahip olan Ro-Ro üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Konuğum, Ekol Lojistik’in kurduğu Alternatif Transport firmasının Yöneticisi Eşber Horasan idi. Konuşmamızda yer alan bazı kritik başlıklara değineceğim, ancak önce Ro-Ro’lar hakkında kısa bir bilgi vermekte yarar var. Kelime olarak Roll On – Roll Off’un kısaltılması suretiyle oluşmuş Ro-Ro, kelime anlamı olarak, araç taşıyan gemilere araçların girmesi ve dışarı çıkmasına ilişkin sistemi ifade etmektedir. Yani günlük kullanımımıza baktığımızda, araç taşıyan gemiler olarak da ifade etmek mümkün. Özellikle yük taşıyan karayolu araçlarını taşıyan gemiler olarak ağzımıza yerleşmiş olan Ro-Ro kavramında, daha ziyade kendi imkanları ile yani tekerlekleri ile de araçların gemiye binebildiğini bilmekteyiz. (daha&helliip;)