Biten her senenin sonunda öğrendiklerimiz bizlere gelecek dönemin işaretlerini vermektedir.. 2011 yılı da biterken, lojistik sektörünü 2012 yılında nelerin beklediği de belli olmaya başladı. Kendimizi bu beklentilere göre hazırlamak, risklere karşı tedbir almak veya oluşacak fırsatları değerlendirmek için çalışmaya başlamamız gerekiyor.
Ekonomist Krugman 2011 yıl sonunda geçen 3 yılın sonuçlarını değerlendirdiğimizde, büyümenin olduğunu ancak artışının yeterli olmadığını açıklıyor. Bazı ekonomilerde sektördeki büyümenin artış hızının yükselmesi ile sağlandığını ancak bazı ekonomilerde ise artış hızının düştüğünü belirledi.
(daha&helliip;)
Dünya geneline baktığımızda, ilginç sayılabilecek bir yılı geride bıraktığımızı söylemek son derece mümkün. 2011’in başlaması ile Ortadoğu’nun aniden ısınması, dikta yönetimlerinin yerini yavaş yavaş halkların da isyanı ile ortaya çıkan ayaklanma hareketleri ile demokratik sayılabilir yönetimlere bıraktığı, adına Arap Baharı denilen bir devrim sürecini yaşadık ve hep birlikte heyecan ve merakla izledik. Tunus ile başlayan; Mısır, Yemen, Suriye ve ardından da Libya’da meydana gelen bu hareketlenme belki haritayı değiştirmedi ama, özellikle ticari hayatımızı önemli ölçüde değiştirdi. Libya’daki müteaahhitleimiz ve bu bölgeye iş yapan tüm ticaret adamlarımız önemli sıkıntılar çektiler. Suriye gibi önemli bir komşu devlet ile yaşadığımız ve gerek ticaret yapanlara, gerekse nakliyecilerimize yansımasını ise hep birlikte takip ediyor ve ancak bizlere en az zararı vermesini dileyebiliyoruz.
(daha&helliip;)
Geçtiğimiz hafta Dünya Gazetesinde geniş çapta incelenen bir haber vardı, ” Rusya Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) Katıldı ” diye. 2012 yılının Temmuz ayında yürürlüğe girecek olan anlaşmayla Rusya, Çin’in arkasından DTÖ’ye katılan ikinci büyük ekonomi olarak dikkati çekiyor. Gayrisafi Milli Hâsıla tutarı 1,9 trilyon olarak belirtilen Rusya’nın 2002 sayımına göre nüfusu da 145 milyondur. Bu kadarı bile Rusya pazarının çekici olması için yeterlidir. Zaten Türk firmaları, bu cazibenin farkına erkenden varıp oralarda yerlerini almışlar ve yenileri de almaya devam ediyor. İşin güzel yanı, bir zamanlar Moskova vitrinlerinde, geçici bir süre de olsa görülen, ” burada Türk malı satılmaz ” ifadesinin yerini, sattığı ürünün Türk malı olduğunu söyleyenler almaktadır.
(daha&helliip;)
Bir reklam filminde iki astronot uzaydayken bir tüp firmasının aracı gelir ve reklam, dış sesin “tam zamanında ulaşıyor” sözü ile biter.
Dikkatinizini çekti mi?
Bu reklamda “% 100 güvenli” veya “% 100 dolu” veya “ucuz fiyat” veya “…… ürünün veya firmanın diğer özellikleri” vurgulanmıyor.
Reklamda, sadece tedarik zinciri ve lojistik ile ilgili olan “tam zamanında ulaşıyor.” vurgusu yapılıyor.
(daha&helliip;)
Eski bir bilmece der ki:
“İzmir’den bir gemi gelir.
Gemiciler bilmez onu.
Gemi içi sandık dolu.
Sandıkçılar bilmez onu.
Sandık içi kutu dolu.
Kutucular bilmez onu.
Kutu içi kağıt dolu.
Kağıtçılar bilmez onu.
Kağıt içi mercan dolu.
Mercancılar bilmez onu.
Mercan içi inci dolu.
İnciciler bilmez onu.
Bilin bakalım, bu nedir?”
Güzelliği, zerafeti, birlik ve beraberliği simgeleyen; şaire “Nartanem, nurtanem, birtanem” dedirten; dağıldığında –Nazım’ın dediği gibi- ” bir ağaç gibi tek ve hür” açılmadan ” bir orman gibi kardeşçesine” olan; bir zamanlar Endülüs’te üç büyük dinin kardeşçe ve bir arada yaşamasının simgesi olan, “birin içindeki çokluğu” anlatan bu nesnenin adı NAR. Ayrıca, nar, hemen hemen tüm kültürlerde bereketin simgesi. M.Ö. 1405 yılında kurulan Side Kentinin adı da “bereketin simgesi nar” anlamına geliyor. Narın, Side için anlamı büyük. Roma dönemine kadar, kentte basılan paraların, mermer kabartmaların üzerinde hep nar var. İran’da kutsal sayılan nar, Zerdüşt rahipleri için ölüm ve doğumu simgelerdi. Nar ağacının dallarından yapılan kutsal süpürge yeni doğan bebenin yanına getirilir ve bir dal bırakılırdı. Üstüne de nar serperlerdi. Ölürken de ölünün ağzına bir damla nar suyu akıtırlardı. Nar, İranlı su ve bereket tanrıçasının simgesidir.
(daha&helliip;)