Türk ihracatçılarına baktığımızda, en çok ihracat yapan firma sıralamasında ilk 100 basamağı elinde tutan ihracatçıların, 2011 yılının 135 milyar ABD Dolarına varan ihracat miktarının önemli bir kısmını yaptıklarını düşünüyoruz. Düşünüyoruz diyoruz çünkü bu satırları yazdığımız sırada TİM her yıl yaptığı ilk 1000 ihracatçı araştırmasının detaylarını yayınlamıştı. 2010 yılı rakamlarını incelediğimizde, ilk sıralarda yer alan 100 ihracatçının, Türkiye ihracatının yüzde 37’den fazlasını yaptığını görüyoruz. 2010 yılı ihracatları için de aşağı yukarı aynı değerler geçerli.
İhracat yapan işletmelerimizin sayısının 52 bin civarında olduğu belirtildiğine göre, geriye kalan 51 bin 900 işletmemiz de bakiye yüzde 63 tutarındaki ihracatı gerçekleştiriyorlar. Basit bir aritmetik hesaplama yaparsak, ilk 100 ihracatçının 2010 yılında yaptığı ihracat tutarının firma başına ortalaması 427 milyon ABD doları çerçevesinde oluyor. Geriye kalan 2010 yılı ihracat rakamını da ilk 100 firma dışında kalanların sayısına böldüğümüzde çıkan rakam bir milyon dört yüz bin ABD doları civarında oluyor. Aradaki farkı yorumlayacak olursak, ortaya 300 kat fazlası bir durum çıkıyor.
Türk üreticisinin çok büyük bir çoğunluğunun KOBİ ve bunların oldukça önemli bir kısmının da ciddi boyutta küçük ve hatta mikro işletmeler olduğunu hatırlarsak, bunların ayağa kaldırılarak ihracata yönlendirilmelerinin ne kadar önemli olduğunu görmemek olası değil. Başbakanımız Çin gezisine çıkarken, adet olduğu veçhile iş insanlarımızı da yanına alarak gitti ve orada iş bağlantıları yapılmasına devletçe önayak olmaya çalışılıyor. Eskiden kurulmuş ve altyapısı hazırlanmış işlerin imzaları atılacak. Bunlar çok güzel şeyler ve zaten ihracatımızın ivme kazanmasında da bu tutum ve davranışların rolü inkâr edilemez.
Ancak burada yine çok ihracat yapan işletmeler listesindeki farklılık göze çarpıyor. Buralarda ilişki kurup öne çıkan firmalar Türk sanayisinin öne çıkanları. Biraz alımlı bir ifade kullanırsak “creme de la creme” yani kremanın da kaymağı diyebileceğimiz firmalar. Yanlış anlaşılmamak için bunları yadsımadığımız belirtmeliyiz. İyi ki varlar ve iyi ki bu ilişkiler kurulup uluslararası işbirliklerine gidiliyor. Burada sormak istediğimiz soru şu “Neden küçük firmalarımız, uluslararası işbirliği platformlarında pek yer almıyorlar?”
Bizde yerleşik olan ve hiç de hoş karşılamadığım bir eğilim ve onu vurgulayan bir deyiş var, “Küçük olsun da benim olsun.” Ortaklıktan ve işbirliklerinden uzak durmayı salık veren ve şahsen çok uygunsuz bulduğum bir deyiş. Amma ne yaparsınız ki var ve gerçek bir toplumsal olguyu yansıtıyor.
Bence yukarıda sorduğumuz sorunun cevabı biraz da burada yatıyor olsa gerek. Bizler içeride işbirliği ve ortaklıktan uzak durmaya çalışırsak, dışarıda neler yapabiliriz acaba. T.C. Başbakanlık Yatırım ve Destek Ajansı, dış yatırımların ülkemize çekilmesi için çaba harcıyor. 2011 yılında 16 milyar ABD dolarına dayanan bir yatırım gerçekleşmiş.
Bizi ilgilendiren ise, KOBİ tanımına girenler bu yatırımlardan pay alabilmiş mi alamamış mı? Avrupa Birliği programları çerçevesinde, Avrupa İşletmeler Ağı (AİA) programı ile KOBİ’ler birbirleri ile işbirliği yapmaya teşvik ediliyor. Ancak bu programları yürütenler, bu kapsamda firmalar arası çöpçatanlıktan başka bir şey yapmıyorlar. KOBİ sahiplerinin ve yöneticilerinin uluslararası ticaret kültürlerini anlamaları, işbirliklerine nasıl hazırlanmaları gerektiğini öğrenmeleri, uluslararası işbirliklerinin kendilerine neler kazandırabileceğinin farkında olmaları, bu işbirliklerinin yasal gereksinimlerinin temellerini öğrenmeleri gerekir.
KOBİ’lerimiz, uluslararası ticaretin gereksinimlerini pek bilmediklerinden, zaten ihracata biraz tereddütle yaklaşıyorlar. Ama yumurtaları aynı sepette taşımamanın cazibesini de gözden ırak tutmuyorlar.
Bilinmeyen tereddüt doğurur. KOBİ’lerimizi yetiştirip tereddütlerini ortadan kaldırıp, uluslararası ticaretin işbirliği ve kültürüne hazırlarsak, bakarsınız ihracat tablosunda onlar öne çıkmaya başlarlar.
Şefik ERGÖNÜL