İhracatı tam anlamıyla kavramış ve bunu meslek edinmiş ancak maalesef sektörde azınlıkta kalan ihracatçılarımızın dışında kalan dış ticaret erbabına sorarsanız ihracat çok basit. Navlunu siz öderseniz CFR, navlunu alıcı öderse FOB olur ve ihracatla ilgili tartışmalar biter.
Oysaki bu işe hakkını veren meslektaşlarımız çok iyi bilir ve bu türlü sığ ifadeler kullananlara bıyık altından gülerek “hele siz işe bir girin de görün bakalım iş bu kadarla mı biter” derler. Bizim toplumsal genel eğilimimiz kulaktan dolma bilgilerle ayağa kalkıp, heves ve heyecanla işe başlamak ve meşhur deyişle “istim arkadan gelsin” demek. Sonra olumsuz gelişmeler olduğunda da bilgi sahibi olmadan, fikir beyan etmek.
Diyeceksiniz ki neden ihracatçılarımızın geneline bu kadar yükleniyorsunuz, onlar değil mi bu ülkenin ihracatını yüz milyar dolarların üzerine çıkartan? Doğrudur ancak hep söylediğimiz bir şeyi tekrar etmek isterim, ” karakucak mı, Greko-Romen mi güreşeceğiz? Tüm dünyanın kurallar koyarak, belirli sistemler çerçevesinde çalıştığını ve bu şekilde çalışanların her daim önde olduğunu düşünürsek, kuralları bilmeden ve tanımadan ihracat yapanların ata yadigârı karakucak güreşte olduğu gibi sadece ilgi gösterenlerin gördüğü bir gösteri unsuru olarak kalacağı kuşkusuzdur.
Gazetemizde yer alan bir habere göre, Savunma Sanayi Müsteşarlığı bir strateji belgesi yayınlamış. Önceliklerden birisi de ihracatın sürdürülebilir olmasını sağlamak. Karşılaşılan zorluklar sayıldığında da ihracat birimlerinin olmayışı veya hatalı örgütlenme gibi noktalar öne çıkıyor. Ayrıca dış pazarlardaki alıcılar ile iletişim kurmada yaşanan zorluklarla beraber, firmaların kendilerini yeterli tanıtma imkânları bulamamaları da vurgulanıyor. İhracata verilmesi düşünülen ürünlerin, müşterilerin talep ettiği kalite standartlarını karşılamaması veya ürünlerin güncelliğini kaybetmiş olması da başka bir sorun olarak öne çıkıyor.
Ben bu sorunların yer almadığı hiçbir sektör bilmiyorum. Bu sorunların olmadığı bir sektör bilen varsa “ihracatın hayrına” bana bir e-posta göndersin lütfen. “Eleştirmek güzel de çözüm öneriniz nedir beyefendi” diyen soranlar olacaktır. Çözüm, ihracata yönelen veya yapan işverenlerimizin, ellerindeki elemanların yetişmesini sağlamak için eğitim almalarına fırsat tanımalarıyla başlıyor. İhracat yapan şirketlerimizin, mesleğe girmek isteyen öğrencileri stajyer olarak almaları ve onları çaycı / fotokopici gibi görmeden, yapabilecekleri ciddi işleri yaptırıp yetişmelerine imkân vermeleri ki tecrübeli eleman aradıklarında ellerinde sağlam kaynak olabilsin.
İstanbul Sanayi Odası’nın düzenlediği Dış Ticaret Okulu’nun katılımcıları arasında ciddi büyüklükte ihracat yapan bazı firmaların elemanlarının bulunması beni çok mutlu etmişti. Ayrıca Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası tarafından tertiplenen bir eğitim programına eleman gönderen ihracatçı şirketler de beni umutlandırdı. Öte yandan Trabzonlu bir ihracatçımızın Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden düzenli olarak stajyer alıp çalıştırdığını söylemesi de çok keyif verici olmuştu. Burada asıl önemli olan, firmaların eleman yetiştirmede öne sürdükleri “ben yetiştireceğim, başkası kapacak” bahanesinin bu firmalarda olmaması. Eğer siz yetiştirdiğiniz elemanı elinizde tutamıyorsanız, bir kere de aynaya bakıp orada kendinize “bu eleman neden durmadı ve gitti” diye sormanızı öneririm.
Değerli ihracatçı dostlarıma daha önce sarf ettiğim bir ifadeyi tekrarlamak istiyorum, “yetişmiş elemanın ağacı yok ki, olgunlaşma mevsiminde gidip toplayalım.” Onları biz ya yetiştireceğiz ya da yetişmelerinin önünü açacağız.
Her halükarda kazançlı olan ülkemiz olacaktır.
Şefik ERGÖNÜL