Ben Türk musikisi tutkunuyum. TRT Nağme’yi (101.60) sıkça dinlerim.
Geçen gün TRT-Nağme’yi dinliyordum. Gaziantep’ten bir musikişinas insanım “bilmece” şarkıyı bilip de ödül kazanınca spiker ne iş yaptığını sordu. Adını aklımda tutmadığım için hayıflandığım sevgili yurttaşım kendi atölyesini kurduğunu, orada dalgıç pompa ve diğer tulumba türleri yaptığını söyledi.
(daha&helliip;)
Eskiden kalma deyişlerimizden biri de ” Küçük Olsun, Benim Olsun ” deyişidir. Doğruluğunu veya yanlışlığını bir kenara bırakırsak, işbirliği kültürüne uzak durma eğilimini belirten bir deyiş olduğu kuşkusuz. Oysaki bilginin hızla şekil değiştirdiği ve geliştiği bugün, işletmelerin kendi içlerine kapanıp dışarıdaki gelişmelerden uzak kalmalarının maliyeti çok yüksek oluyor. Türk ihracatçısı için 2023 yılı ihracat hedefi olarak konulan 500 milyar ABD dolarına erişebilmenin anahtarlarından birinin, Ar-Ge olduğu sürekli vurgulanıyor. Çünkü yeni bir şeyler üretebilme, var olan üretimin farklılaştırılması ve/veya daha verimli üretilmesi, farklı teknolojiler kullanılarak üretilebilmesi gibi daha da çoğaltabileceğimiz liste kapsamındaki çalışmalarla, araştırmalar yapılıp bir şeylerin geliştirilmesi gerek şart oluyor.
KOBİ sahibi veya yöneticisi dostlarımızla yaptığımız sohbetlerde en çok duyduğumuz ifadelerden birisi de ” hocam biz bir garip KOBİ’yiz, etimiz ne budumuz ne ki biz ar-ge denilen şeye kaynak ayırabilelim.” Bu ifadelere hemen karşı çıktığımı belirtmek isterim. Çünkü Türk sanayisi ile iç içe geçen uzun ihracat hayatımızda, öyle firmalarla karşılaştık ki, yaptıklarına hayran olmamak ve takdir etmemek imkânsız. Ancak vurgulamamız gereken ilginç bir nokta var. İşletmelerimiz, Ar-Ge çalışması yapmaktan söz edilince, hemen bir çekingenlik gösteriyor, insan ve finansman kaynağı yetersizliğini vurguluyor ve Ar-Ge denilen çalışmadan duydukları korkuyu söylemeseler de hissettiriyorlar.
(daha&helliip;)