Fosil yakıtların yanmasıyla açığa çıkan karbondioksit ve metan gibi sera gazlarının neden olduğu ısınma, dünyamızı uzun zamandır tehdit ediyor. Karbon salınımı yani atmosferdeki CO2’nin yüksek oranlara ulaşması, küresel ısınma felaketine neden olan en önemli unsurlardan biri. Bilim adamları bu ısınmanın devam etmesi halinde 40-50 yıl içinde buzulların yarısının eriyeceğini, kara parçaların bir kısmının sular altında kalacağını iddia ediyor. Bunu önlemenin yolu da insanların kendilerinin kirlettiği doğayı yine kendilerinin temizlemelerinden geçiyor. Bu önlemlerden bir tanesi, karbon salınımını mümkün olduğunca azaltmak.
Lojistik faaliyetler de maalesef bu kirliliğe olumsuz etkide bulunmaktadır. Örneğin Türkiye’de CO2’de oluşumunun %20’lere varan kısmının taşımacılık işinden kaynaklandığı araştırmalarla ortaya konan bir gerçek. Daha temiz ve yaşanabilir bir dünya için, günümüzde özellikle gelişmiş ülkeler çevrecilikle ilgili çalışmalar konusunda neredeyse birbiriyle yarış halinde. Bu konuda mutlaka duyarlılık göstermesi gereken sektörlerin başında yer alan lojistik sektörü de, çevreyi koruma bilinciyle hareket ederek, çevreciliğin bir parçası olan “Yeşil Lojistik” kapsamında yeni politikalar ve uygulamalar geliştiriyor.
Yeşil Lojistik konusuna gereken önemi veren firmalar, uluslararası platformdaki kıyasıya rekabette rakiplerinin önüne geçme şansını yakalıyor. Özellikle AB Ülkeleri bu konuda ciddi önlemler almaya çalışıyor. Bu önlemlerden birkaçını karayolu taşımalarını daha çok denizyoluna ve demiryoluna aktarmak, karayolu taşımaların, özellikle sera gazlarının emisyonunun düşürülmesi amacıyla doğal gazlı ya da elektrikli araçlarla gerçekleştirmek, araç filolarını Euro Normlarına uygun araçlardan oluşturmak olarak sayabiliriz.
Yeşil Lojistikle ilgili diğer bir konu da atıklar ve geri dönüşümü sağlanabilecek ürünlerin bir araya getirilerek yeniden değerlendirilmesidir. Hammaddeden nihai ürüne kadar uzanan lojistik süreçte çok fazla atık ve geri dönüşüm işlemi gerçekleşmekte ve bunların da yeşil lojistiğe uygun olarak yapılması gerekmektedir.
Türkiye’deki duruma bakınca ise yeşil lojistik uygulamalarının gelişmiş ülkelere oranla %10-15 daha düşük seviyelerde olduğunu görüyoruz. Çevre bilincine varmış ve yeşil lojistik konusunda gerekli duyarlılığa sahip lojistik şirketleri, değişik önlemler ve yeni yapılanmalarla katkıda bulunuyorlarsa da bu konuda kat etmemiz gereken uzun bir yol var. Ülkemizde karayolu taşımacılığının tüm taşıma modları içinde ciddi bir paya sahip olduğu göz önünde bulundurulduğunda Yeşil Lojistik’e verilmesi gereken değerin önemi daha da belirginleşiyor.
Arzu DURUSU